Tarih boyunca güzelliği ile dillere destan olan İstanbul, günümüzde sadece ticaretin, iş dünyasının, paranın merkezlerinden biri değil, İmparatorluklara başkent olan şehrin benzersiz dokusu ile de turistlerin ilgi kaynağı. İstanbul’un görülmeye layık noktalarından biri de turistlerin “Golden Horn” olarak bildiği, “Altın Boynuz” da denilen Haliç.
Yüzlerce yıldır insanların çevresinde yaşadığı, İstanbul’un bu güzel bölgesi, ressamların tuvallerinde, fotoğrafçıların karelerinde, güneşin ışıklarının bir altın parıltısı ile yansıdığı Haliç elbette sadece bu sebeple Altın Boynuz diye anılmıyor.
Romanlara, filmlere konu olan, efsaneler ile süslü bu doğal güzelliğe neden Altın Boynuz isminin verildiğini merak ediyor musunuz? O zaman tam yerine geldiniz. Şehrin en güzel manzarasını taşıyan bu bölgenin neden Altın Boynuz diye anıldığını, masallar ve efsanelere konu olan bu ismi size anlatalım istedik…
Osmanlı Devletini bir cihan imparatorluğuna dönüştüren isim, bir çağı kapatıp başka bir çağı açarak tarihe adını altın harflerle yazdıran Sultan 2. Mehmet… ya da hepimizin bildiği şekliyle Fatih Sultan Mehmet. Padişaha Fatih ismini kazandıran İstanbul’un fethi 53 gün süren bir kuşatmanın sonucu gerçekleşmişti.
Şehir kuşatıldığında Bizans İmparatoru Papa’dan ve Avrupalı krallardan yardım istemiş, bu çağrısına ise sadece Cenovalılar cevap vermişti. Bizans şehrinin önde gelen aileleri, yaklaşık iki aydır devam eden kuşatmanın sonunda şehrin kaybedileceğini anlayınca, ne yapacaklarına karar veremezler.
Şehir Osmanlıların eline geçerse, zenginliklerinin ellerinden alınacağını düşünen Bizanslı zenginler ne yapacaklarını, bir kahine danışırlar. Kahin, şehrin kısa zamanda fethedileceğini; ama bir süre sonra yeniden Bizans eline geçeceğini ileri sürer. Kahin’e göre Avrupalı krallar yardıma geleceklerdir ve bu yüzden korkmaya gerek yoktur. Ama şehrin zenginlerinin yapması gereken bir şey vardır: Tüm altın paralarını, mücevherlerini, değerli eşyalarını sandıklara koyup Haliç’e atmalıdırlar. Böylece şehir yeniden Bizans’ın eline geçtiğinde hepsini çıkartabilirler, zenginlikleri de Osmanlıların eline geçmemiş olur.
Kahinin bu sözleri ile hem korkuya kapılan hem de umutlanan Bizans halkı, ellerindeki tüm altın paraları, değeri eşyalarını, mücevherlerini üzerine isimlerini yazdıkları sandıklara koyar ve törenle Haliç’e atarlar. Bu sırada şehri kuşatan, gemilerini karadan yürütüp Haliç’e indiren Osmanlılar, ne olup bittiğini anlamaz. Taşıdıkları irili ufaklı sandıkları Haliç’in sularına bırakan Bizanslıların ne yaptığına anlam veremez. Pek de umursamazlar.
Bu arada kahinin dediği gibi Bizans düşer, İstanbul fethedilir. Bizans kralı kaçarken ölür; Osmanlılar şehre girer; kiliseler camiye çevrilir; Konstantinopolis şehri İstanbul adını alır ve Osmanlının yeni başkenti olur. Kısaca bir ortaçağ kapanır, yeni çağ başlar. Şehrin zenginlerinin serveti, altın dolu sandıkları ise Haliç’in dibinde gömülü kalır. Güneş doğarken ve batarken, ışıl ışıl parlayan, benzersiz bir görsel güzelliğe yol açan şey ise işte Bizanslıların bu sandık sandık altınından başka bir şey değildir.
Bir şehir efsanesi midir, yoksa gerçeklik payı var mıdır bilinmez, ama Haliç’in Altın Boynuz diye anılmasının bir nedeni de böyle anlatılıyor. Siz de Kıtaların birleştiği yerde, Pera’nın kalbinde, Aspera Hotel Golden Horn’da kalın; Haliç’i yani Altın Boynuz’u kendi gözlerinizle görün ve şehir efsaneleri ne kadar gerçek kendiniz karar verin.
Efsanelerden masallara Altın boynuz’un sırlarını anlatan yazı dizimiz devam edecek…