Yılmaz Erdoğan, “Kayıp Kentin Yakışıklısı” kitabında yer alan ve çok bilinen şiiri “Yaşayabilme İhtimali”nde, “Bizim Kemalettin Tuğcu’larımız vardı / Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı…” diye anlatır kendi çocukluğunu.
Gerçekten de bugün, Türk edebiyatının önemli yazarlarından biri olarak anılmayı hak eden Kemalettin Tuğcu, eserleriyle ve yazın dünyasına katkılarıyla bir döneme damgasını vurmuş bir yazardır. Günümüzde sadece çocukluk yıllarından bir anı olarak değil, edebiyattaki yeri ile ve Çengelköylü bir İstanbul aşığı olarak da Kemalettin Tuğcu’nun anımsanması gerekiyor.
Kemalettin Tuğcu, 1902 yılında İstanbul’da doğdu. Ayaklarındaki bir sorun nedeniyle, uzun süreli eğitim göremedi. Deyim yerindeyse kendi kendini yetiştirmiş olan Tuğcu, 13 yaşında şiir ve öykü yazmaya başladı. Özellikle, melodramatik olay örgüleri olan romanlarıyla tanındı. Türkiye’nin hızlı bir değişim geçirdiği, özellikle köyden kente göçle birlikte şehirlerin şekilsizce büyüdüğü, şehir merkezlerinde tarihi ahşap evler yıkılıp çok katlı apartmanlar inşa edilirken, kentlerin çevresinde gecekondu mahallelerin oluştuğu 1960’lı yıllarda Tuğcu’nun romanları pek çok okura ulaştı. Çoğunlukla çocukların ve gençlerin okuduğu Kemalettin Tuğcu’nun 300’den fazla romanı yayımlandı.
Baba Evi, Üvey Baba, Küçük Besleme, Mercan Kolye, Babamın Günahı ve Altın Saçlı Kız gibi pek çok romanı filme ya da televizyon dizilerine uyarlanan Tuğcu, romanlarında genellikle ahlaki değerleri ve insan ilişkilerini ele almıştı. Ailesel değerler, dürüstlük, yardımseverlik gibi temalar, Tuğcu’nun eserlerinin temel taşlarıdır. Bu temalar, özellikle genç okuyucular için hayat dersleri niteliğinde olduğu ve onları insanlık değerlerine duyarlı bir şekilde büyümeye teşvik ettiği için beğenilmiştir.
Tuğcu eserlerinde, özgün karakterleri ele alır ve onları gerçekçi bir şekilde işler. Bu da anlattığı hikayelerin yaşanmışlık hissi ile dikkat çekmesini sağlar. Gerçek hayattan ilham alan karakterler, okuyucuların bu karakterlerle özdeşleştirmelerini kolaylaştırmıştır. Sade ve akıcı anlatımı ile farklı yaş gruplarından okuyucular için tercih edilen bir yazar olmuştur.
İstanbul’da doğan ve büyüyen Kemalettin Tuğcu’nun eserlerinde bu benzersiz şehir belirgin bir şekilde yer alır. Çengelköy’de doğmuş ve büyümüş bir yazar olarak, İstanbul’un sokakları, semtleri ve güzellikleri onun eserlerine ilham kaynağı olur. İstanbul’un tarihi ve kültürel zenginlikleri, onun yazılarında sıklıkla yansır. Bu şehir, karakterlerinin ve hikayelerinin arka planını oluşturur. Tuğcu’nun eserlerinde başına pek çok sıkıntı gelen, yaşadıkları ile okuru kahreden esas karakterler, İstanbul’un büyüleyici atmosferi ve tarihi dokusunda yaşar genellikle. Bu da Tuğcu’nun İstanbul’un geçmişi ve bugünü arasında bir köprü kurmasını ve okuyucuların bu büyülü şehri daha yakından tanımasına teşvik eder. Tuğcu’nun Çengelköy’de yaşamış olması, bu semtin ve Boğaz’ın güzelliklerini onun eserlerine daha da derinlik katmıştır.
18 Ekim 1996 yılında, yaşadığı Üsküdar’ın Çengelköy semtinde yaşamını yitiren Tuğcu, bugün sadece eserleri ile değil uzun süre oturduğu evden, defnedildiği Çengelköy Mezarlığına kadar uzanan sokağa isminin verilmesi ile de yaşıyor. Siz de iki kıtanın buluştuğu İstanbul’a seyahatlerinizde, Anadolu yakasının en merkezi noktasında, ulaşım hatlarının yanı başındaki Aspera Hotel Altunizade’de konaklarsanız, Çengelköy’e çok kısa süre içinde ulaşıp, Türk edebiyatına damga vuran Kemalettin Tuğcu’nun yaşadığı yerleri görebilir, İstanbul’un ve Boğaziçi’ni onun yazdığı romanlardaki gibi seyredebilirsiniz.
Bir dönem “gençlerin içini karartıyor”, “okuyanları üzüntüden kahrediyor” diye eleştirilen ve yazdığı melodramatik eserler neredeyse yasaklanma aşamasına gelen Kemalettin Tuğcu, özel televizyonlarda eserlerinin uzun soluklu diziler olarak yayınlanması ile bir kere daha hak ettiği yeri bulmuş, günümüzde ise Türk edebiyatının önemli bir ismi olarak kabul ediliyor.